Diğer görseller ne
yazık ki bu kadar sempatik değildi. Yoğun çok yoğun insan kalabalığı… Sıra
sıra… Büyüğünden küçüğüne, yaşlısından gencine… Hepsinin elinde bir zamanlar, bir
evin köşesine, duvarına ait eşyalar, bohçalar… Sürekli yürüyorlar. Geniş
arazilerden, toprak yollardan, ağaçlardan, otlardan, dağlardan, duvarlardan
geçiyorlar ama sürekli yürüyorlar. Sonra
küçük bir çocuk çıkıyor karşıma. Ailesi yolda ilerlerken bir kenarda durmuş,
arkadaşlarıyla oyun oynamaya çalışıyor. Doğrusu, çocuklara ‘göç’ü
anlatamazsınız. Bir başka fotoğraf daha görüyorum. Önde yine küçük bir çocuk,
arkasında belki on beş-yirmi tane deve… Ama bu sefer durumdan pek şikayetçi
değiller gibi. Gitmek istedikleri için gidiyorlar.
Birkaç tıklama
sonrasındaysa göçebe yaşayan bir halk çıkıyor karşıma… Çingeneler… Neşeli,
mutlu, özenilesi bir hayatları var gibi. Bir gün oradalar, üç gün burada. Dans
etmeyi, şarkı söylemeyi de ihmal etmiyorlar. Aklıma hemen Tony Gatlif’in
filmleri geliyor. Birçok filminde çingeneler ve onların göçebe yaşamlarını konu
edinen yönetmen ‘Sürgündekiler’ filminde ise ‘tersine göç’ kavramını ele almıştır.
Fransa’da yaşayan bir gencin, kız arkadaşı ile birlikte kökenini aramak için
Cezayir’e yaptığı yolculuğu konu ediniyor. Trenle başlayan bu yolculuk, bazen
yürüyerek bazen otobüsle son olarak da gemiyle son buluyor. Bu süreçte birçok
insanla da tanışıyorlar. Cezayir’e girdikleri sahne ise kuşkusuz filmin en
etkileyici sahnelerinden birisi. Kendisi de Cezayir asıllı olan Fransız
yönetmen Gatlif, bu filmin çekim sürecinde ilk defa Cezayir’e gitme şansı
bulmuştur. Filmde konu edindiği olayları aslında kendisi de yaşamıştır.
Bu filmi izlemeden
önce açıkçası ‘tersine göç’ kavramını hiç duymamıştım. Göç eden insanların fotoğraflarına
da hiç bu kadar detaylı bakmamıştım, onların hislerini anlamaya çalışmamıştım.
Fotoğraflar ve filmler bizlere bilmediğimiz bu gibi sorunları, olayları,
yaşamları; etkili ve anlaşılır bir şekilde aktarıyor. Büyük farkındalıklar ve
kitlesel duyarlılıklar uyandırıyor.